Sayfalar

3 Eylül 2010 Cuma

REFERANDUMA GİDERKEN UNUTULMAYACAKLAR, UNUTTURULMAYACAKLAR!..

http://img39.imageshack.us/img39/1977/referandum1.jpg

http://img521.imageshack.us/img521/7607/referandum2a.jpg



12 Eylül referandumuna sayılı günler kaldı. Bu referandumda ülkenin ihtiyacı olduğu söylenen bir anayasanın yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu ne yazık ki tartışılamadı!?

Ayrıca referandum için karşı karşıya gelmiş olan iktidar ve muhalefet arasındaki tartışmanın üslûbu Sayın Başbakanın bile şikayetlendiği düşük seviyede olmasa ne güzel olurdu?

Kendilerine sorulduğunda partilerimiz, medya gibi kamuoyunun böyle oluştuğu ve böyle istediği mazeretini de dile getirebileceklerdir.
İnsanların bir kavga içine sürüklendikleri kavga zamanlarında, mücadele anlarında duygular kabarır, akıl ve sağduyu yavaşlar. Hassasiyetler artar, duygusallık hakim olur

HZ. PEYGAMBERİN VEFATINDAN SONRA YAYILAN ÜZÜNTÜ VE YAŞANAN ŞAŞKINLIK NASIL AŞILDI?

Mesela Hz. Peygamberin vefat haberinin oluşturduğu derin matem ve şaşkınlık duygusunun yayıldığı 1400 küsur yıl öncesinin Medine’sinde ilahi vahiyle aydınlanmış bir kararlılık iradesine ihtiyaç vardı.

Hz. Peygamberin vefat ettiğini kabullenemeyen ve böyle dehşetli bir haberi kim söylerse onun boynunu vuracağını duyuran Hz. Ömer’in ve şok içinde yüzen ashabın gerçeği yok sayan duygusallığına, heyecanına, ilahi vahyin görev çağrısını bir mübarek ağzın duyurması gerekiyordu.

Elinde kılıç ‘kim Allah’ın Resulü öldü!’ derse onun boynunu vururum diyen, Hz. Ömer ve ashabı kirama, gerçek anlamında sıddık olan Hz. Ebu Bekir’in ilahi iman ateşinde çelikleşmiş, eğilip bükülmez iradesi muhteşem gerçeği duyuracaktı, ebedi mesaj olarak…

ALLAH’IN DAVASI SÜRER!..

‘Kim Hz. Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o öldü, Allah’a tapıyorsanız bilin ki Allah ebedidir.’ Ve sonra bir ayet hatırlatması, ‘eğer Muhammed ölür veya öldürülürse, siz ökçenizin etrafında dönecek misiniz?’ ayetini duyunca ashab hep beraber yaşadıkları bu büyük şaşkınlığı ve görevlerinin ne olduğunu okuyageldikleri bu ayeti hiç unutmamacasına hatırlamak imkanını buldular.

Allah’ın Resulu diliyle ve eylemleri ile ortaya konan ebedi risaletin kıymete kadar sönmeyecek mutlu çabasını sürdürmeleri gerektiğini ürpererek hatırladılar. Evet ‘Allah’ın davası ve Resulünün ebedi risaleti’ devam edecekti...

Referandum hay huyu içinde, duyguların, heyecanların zaman zaman sefil hale gelebilecek olan patırtısı içinde ne insanlığımızı, ne Müslümanlığımızı, ne de vatandaşlığımızı unutmamalıyız.

MEDİNE’DEN REFERANDUMA BAKIŞ!..

Şüphesiz bu referandum da önemlidir, benzeri siyasi yarışlar da her biri kendi çapında önemi büyük olabilir ama daha önemli ve büyük olan milletin birliği, vatandaşlarımızın karşılıklı saygısı, sevgisi ve birliğimizdir!

Hiç bir şey bu değerlerden daha üstün değildir. Bazı iç ve dış mihrakların bu referandumun önemini alabildiğine abarttıklarına bakmayın! Şüphesiz ki onların işin içine melekleri hatta kabirdekileri bile sokuşturmak için kendilerince ve kendilerini çok ilgilendiren sebepleri olabilir. Her bakışa saygımızı muhafaza ederek bu görüşlere de saygı duyabiliriz, ama gerçek her türlü abartının önüne geçmemiz, tahriklere kapılmamamız ve sağduyuyu, aklı selimi hakim kılmamız gereğidir. Bu referandum da benzeri halk oylamaları gibi tarih olacaktır ve inşallah hayırlı sonuçlar verecektir.

Bizim bütün vatandaşlara tavsiyemiz bu referandumun abartılmaması, milli-dini birliğimize, kardeşliğimize zarar verebilecek her türlü söz ve davranıştan sakınılması gereğidir.

DİKKAT!..
REFERANDUM TAVRI YA HAYIRLARDAN BİR HAYIR, YA DA BİR ŞER KAPISI OLACAKTIR!
YA HAYIR YÜKLENECEK YA DA ŞER YÜKLENECEKSİN!..


Ayrıca referandumda oy kullanacak vatandaşlarımızı bu görevi yerine getirmeye çağırır ve bu referandumun çok büyük sorumluluk getireceğini asla ama asla unutmamaları gerektiğini söylemek isteriz.

Bu oy samimi bir inancın gereği olmalı, çünkü bu referandumda verilecek oyla, Türkiye’nin yeni bir şeflik düzenine -1938-1950 felaket senelerine- götürülmesinde ırgatlık yapmak vebalini üstlenmiş olabilirsiniz. Veya halkoyuyla bu felaket ve musibet kapısını kapayabilirsiniz.

Onun için samimi olmak kaydıyla sonuçların ürkütücülüğüne rağmen karar sizin, yeter ki bu sizin samimi inancınızın sonucu olsun ve tarafları dinledikten sonra, görüşlerinin dayandığı delillerin aklın, sağduyunun süzgecinden geçsin, ülke menfaatlerinin, bölge menfaatlerinin ve insanlığın yararına ve hayrına olsun! Ve bilin hiçte unutmayın ki, bugün yaptığınız her davranışın hesabını bir tutan var ve de yanı başınızda iki şahit yazıcı var!..

Bizim duamız vatandaşlarımızın attığı her adımı ‘salih amel’ haline getirerek, Yüce Rabbimizin “Asra yemin olsun ki… İman edip salih amel işleyenler dışında insanlar hüsrandadır” ilahi haberini daima hatırlayarak, dünya saadetine, ahiret kurtuluşuna ermelerini niyaz ederek, ‘zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de hesabının görüleceği’ o dehşetli hesap gününden korkarak, bir oyla bile olsa sebep olduğumuz kötülüklerin veya hayır ve sevapların mükafatını ve Şanlı Peygamberimizin şefaatini umarak -ama aziz ve sevgili kardeşlerim bilerek- oyunuzu kullanın!

Onun için ‘evet’in ve ‘hayır’ın dayandığı fikirlerin tam, tarafsız ve adil olarak tartışılmasına imkan vermeyen bir sansürden geçmekte olmamıza rağmen, ‘neden evet’, ‘neden hayır’ diye sormaya, araştırmaya mecbursun! Çünkü at izi it izine öyle karıştırıldı ki, siyaset pazarlayıcılarının makam ve mevki hırsı öylesine yoğun ki… Ancak vicdanına danışman gerekiyor!

BİZ NE DİYORUZ? NİÇİN DİYORUZ?

Onun için kim ne derse desin, biz diyoruz ki; bu anayasa değişikliği ile seçimleri kazanan kötü niyetli herhangi bir ekseriyet partisinin, isterse Türkiye’ye yeni bir ‘tek parti şeflik sistemi’ veya gönlünün istediği türden bir dikta yönetimi getirmesine ve bu diktatörlüğün, kızıl, kara veya yeşil olmasına hiç bir güç mani olamaz!..

Ve seçim sistemi böylesine zalimane olduğu için de, devlet ve millet hazinelerine sülük gibi yapışacak tek parti yönetimini kimse demokrasiye götüremez. Türkiye’yi tekrar 1938-1950 diktatörlük yıllarına götürebilecek bir kapının açılması son derece tehlikeli yanlıştır ve bu büyük vebali sırtlanmak demektir.
Ülkenin iyi niyetle de olsa, 1950 tek parti şeflik uçurumuna doğru yuvarlanmasına engel olmak, bir ‘hayır’ hisarı inşa etmek, bizce sağduyunun ve hayrın gereğidir! Vesselam!
Annan planın sözde referandumu sırasında Kıbrıslı hemşehrilerime nasıl ‘hayır’ demelerinin gerekli olduğunu söylediysek, bugün daha büyük bir güvenle vatandaşlarıma ‘hayır’ demelerini tavsiye ediyorum.

Türkiye’de halkın yaka silktiği 1938-50 tek parti diktatörlüğünün karanlık yıllarını hortlatacak bir süreci başlatacak bu anayasa değişikliği paketine ‘hayır’ diyorum.
Bu anayasa değişikliği ile toplum kesimlerinin her birine sunulan hak ve hürriyetlerin(!?), yeni dönemde tüm devlet gücünü tek başına kontrol edecek, hiç bir engeli, sorgulayanı bulunmayan, bağımsız yargı ve hür tenkidin yok olacağı totoliter bir devlet yapısı karşısında kullanılma imkanı bile olmayacaktır!

Aynen yıllar evvel Çin Komünist Partisi sekreteri Başkan Mao’nun ‘bin çiçek bir arada açsın’ kampanyasındaki sözde hürriyetler gibi kullanılmasına imkan olmayan, anayasa süsü olarak kalacak haklar ve hürriyetlere kimsenin kanmaması gerekir. Çünkü teminattan mahrum hürriyetler sadece temennide kalır, hak olmaz.

DOĞRUYU SÖYLEMEYE AHDİMİZ VAR!..

Doğruyu aramanın, anlatmanın, adaleti, sağduyuyu anlatmanın zor olduğu biliyoruz.
Ama bildiklerimizi söylemeyi, gördüğümüz, sebep olacağını sanıp korktuğumuz bazı tehlikeler ve zararlar konusunda uyarılarda bulunmayı bir dini, vicdani, insani ve milli görev sayıyoruz.

Her ne kadar doğruyu savunmanın, anlatmanın zor olduğu bir zamanda yaşamamıza rağmen, -‘doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ sözünde belirtildiği gibi zor ise de-, biz çam sakızı çoban armağanı kabilinden bildiğimiz doğruları okurlarımızın ve vatandaşlarımızın dikkatine sunmayı görev saydık.

Atasözümüzün doğruyu söyleyenlerin başına neler gelebileceğini hatırlatan uyarısına rağmen, doğruyu söyleyen 9 köyden kovulsa bile, milyonlarca köyde baş tacı edilir umut ve düşüncesindeyiz. Çünkü ‘bildiği doğruyu söylemeyen ağza ateşten bir gem vurulur’ ilahi tehdidini bu dünyanın geçici, iğfal edici süs ve süsün bir çer çöp kıymetinde olduğu, ebedi mükâfatın ise her şeyin üstünde olduğu düşüncesiyle, duyuru ve uyarılarımızı kardeşlerimize ulaştırmak istiyoruz.

Konu; AKP tarafından tek taraflı olarak hazırlanmış anayasa değişikliği torbasının içinde nelerin bulunduğu ve bunların zarar ve faydalarını açıklamak, bu değişiklik paketi ile başlayacak değişim sürecinin neler götürüp, neler getireceğinin muhasebesini yapmak. Acaba bu paket ile Türkiye nasıl değişim sürecine girmiş veya sokulmuş olacak?

TEŞEKKÜR BORCUMUZ!

Bu önemli insanlık, ümmet ve millet meselesini imkan ölçüsünde duyurmak fırsatını bulduğumuz ve Millet Partisi İstanbul İl Başkanlığının düzenlediği iftar sofrasına yurdun dört bir tarafından katılan vatandaşlarımıza, Türk ve İslam dünyasının mücahit önderlerine, dava arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca bu konuşmayı haber sitelerine alan ve yayınlayan yayıncılara da teşekkür ediyorum. Katılımcıların değerli fikir ve eleştirilerinden de yararlanacağımızı özellikle belirtmek istiyorum.

UYARIYORUZ!..
AKP’NİN ANAYASASI İLE TÜRKİYE YENİ BİR ‘TEK PARTİ DİKTASINA’ DÜŞER!
KİMSE BU VEBALİN ALTINDAN KALKAMAZ!


Sayın Başbakan Erdoğan ve ana muhalefet partisi Lideri Kılıçdaroğlu referandum çekişmesindeler. Birbirlerine saldırıyorlar, sanki bir kayıkçı kavgasını daha seyretmekteyiz.

Halktan vaad edegeldikleri ‘yeni, sivil, demokratik bir anayasa’ yerine 12 Eylül Anayasası diye kötüledikleri 12 Eylül Anayasası’na sığınmış ve tutunmuş olarak, ‘evet’ veya ‘hayır’ cevabını vermesini istiyorlar. İş bu kadar ucuz mu?
Sen iktidar ve sen muhalefet! Yeni bir anayasa için ne yaptın? Hani, sözlerin nerede kaldı? Nerede ‘yeni sivil ve demokrat anayasa’?

Halkı eksik, yetersiz ve tehlikeli bir anayasa değişikliği tek seçenekmiş gibi, ‘evet’ veya ‘hayır’ demeye çağırıyorlar! Peki halkın önüne getirdikleri ne?
Vaad edegeldikleri ve hazırlamak ve yapmak görevinde oldukları ‘yeni, sivil ve demokratik bir anayasa’ değil miydi, yeni anayasa nerede? Halkın huzuruna böyle mi çıkılır?

Vaad edegeldiğin ‘yeni, demokrat ve sivil anayasa’ hazırlama görevini yapma! Sana karşı olanlar bir tarafa, senin doğruna ‘doğru’ yanlışına ‘yanlış’ diyen bütün tarafsız, hür, bağımsız insanları ve düşünceleri de ötekilerden say, muhalefet say! Öteki saydıklarını sustalı maymuna çevirecek bir anayasa değişikliği ile 12 Eylül Anayasası’nı hortlat! Bu mudur demokratlık?

AKP VE CHP-MHP MUHALEFETİ SORUMLUDUR!..

Ya muhalefet ne yapmış? O da iktidar gibi vaad edegeldiği ‘sivil, demokrat bir anayasa’yı hazırlamak kaabiliyetinden mahrum olduğunu tescil ve ilan etmiş!..
Kısaca AKP iktidarı ve CHP muhalefeti halka vaad edegeldikleri ve görevli oldukları ‘yeni, sivil ve demokrat bir anayasa’ yapma konusunda başarısız olmuşlar ve mahcup olmuşlardır. İşte bu yüzden de kendi varlıklarını inkar ederek halkı ‘evet’, ‘hayır’ kandırmacası ve patırtısı ile oyalamağa çalışmaktadırlar.

TBMM’nin temel görevlerinin başında ülkenin ihtiyaç duyduğu kanunları yapmak ödevi gelmekte… Hal böyle olmasına rağmen bu görevi başarmak vazifesinden kaytaran iktidar şimdi 12 Eylül Anayasası’nı allayıp pullayarak, 12 Eylül Anayasası’nın bütün fren mekanizmalarını bertaraf, hatta berhava ediyor.

Rahmetli Osman Bölükbaşı, rahmetli Menderes’in ölçüsüz ve dizgin tutmaz istek ve hatta ihtirasının sebep olduğu, muhalefet hürriyetini, kürsü dokunulmazlığını hiçe sayan, Türkiye için felaketlere sebep olan ve millet muhalefetini susturmak için bir muhalefet liderini -yani rahmetli Bölükbaşı’yı- yaptığı konuşmalar sebebiyle cezaevlerine göndererek, bir ili muhalif bir milletvekilini -rahmetli Bölükbaşı’yı- Meclis’e arka arkaya gönderdiği için cezalandırarak, ilçe yapma ayıbını işleyen bu tür gayretlerini, ‘başbakan dikensiz gül bahçesi istiyor’ diyerek ikaz ve irşad etmişti.

Yakın siyasi tarihin bu hazin trajedisinden tarafsız ve adil bir ders çıkaramayan Sayın Başbakana bu hazin geçmişi hatırlatıyor, kötü sonuçlar doğuracak iktidar hırsından vaz geçmesini halisane tavsiye ediyoruz.

12 EYLÜL REFERANDUMUNDA DEMOKRASİNİN NERESİNDEYİZ?

AKP’nin değişiklik paketi ile Türkiye yeni bir tek parti diktasına düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalır! Kimse bu vebalin altından kalkamaz!

AKP’NİN ANAYASANIN 23 MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPAN ÖNERİLERİNİN TEMEL EKSENİ NEDİR?

12 Eylül günü, 12 Eylül Anayasası doksan küsürüncü değişikliğini onaylatmak üzere halk huzuruna çıkacak!?

Halka soracaklar ‘kırk katır mı kırk satır mı’ istersin dercesine: “‘Evet’mi, ‘hayır’ mı? Söyle senin nedir cevabın?” diyecekler. Açıkçası AKP’nin anayasaya değişiklik getiren maddelerde yapılmasını istediği değişiklikleri dikkatla okuyup incelediğinizde bu 23 maddede yapılan değişiklikle siyasetin yapısının önemli ölçüde değiştirildiğini göreceksiniz.

Bu yapıya göre ANAYASA DEĞİŞİKLİK paketinde insan hak ve hürriyetleri açısından ileri ve yararlı talepler bulunmasına rağmen, anayasada zikrettiğimiz eksen kayması sebebiyle teminat ve gerçekleşme kabiliyeti bulunmayan süslenmiş bir paket olarak kalacağı gibi; yeterli oy çoğunluğunu alan bir partinin ülkeye ve devlete istediği şekli verebilmesine imkan tanıyan bu değişiklikle bir ekseriyet partisinin hukuka ve ülke menfaatlerine aykırı olabilecek bu yöndeki faaliyetlerini de ciddi şekilde denetlenemez, zararları önlenemez hale getirecektir.

DEMOKRASİ BİR BAŞKA BAHARA MI KALACAK?
MİLLETİN DÖRT SENEDE BİR İKTİDARI DENETLEYEBİLMESİ UYGUN MUDUR?


AKP’nin bu değişiklik önerileri kabul edilirse, bu muhtemel zararları millet ta öteki seçimlere kadar sineye çekmeğe mecbur bırakılmış oluyor…

Ezkaza iktidar partisinin anayasaya ve kanunlara aykırı faaliyetleri sebebiyle açılabilecek davalar ortaya çıkarsa o da Anayasa Mahkemesi’ne iktidar tarafından atanacak Anayasa Mahkemesi üyeleri vasıtasıyla önlenebilecek veya hafifletilebilecektir. Kısaca kamuoyunun bugün destekleyebildiği bir parti, bu ekseriyet avantajını kötüye kullanması halinde bile sorgulanamaz ve yargılanamaz hale gelecektir. Sorgulanamaz ve yargılanamaz bir ikidar demokrasilerde olmaz, ancak diktatörlüklerde olur.

Adaletin bağımsızlığını yitirdiği siyasal çekişmelerin aleti haline geldiği günümüzde kamuoyunun desteğini almış bir iktidarın, önünde onu engeleyebilecek bütün meşru güçler bertaraf ediliyorsa, ülkenin bir diktatörlüğe dönüşmesini hiç bir güç engelleyemez.

Elbette bu AKP iktidarını da diktatörlüğe dönüştürecek diye bir kehanetimiz yok, belki büyük bir erdemle AKP bir diktatörlüğe heves etmeyecektir? Mesela dokunulmazlıkları kaldıracak ve hakkında açılmış davaların sonuçlanmasına izin verecektir?! Kim gibi, la teşbih Hz. Ömer gibi, Hz. Ali gibi, Fatih gibi…
Onlardan daha büyük(?!) olan bugünkü büyüklerimizi kimse yargılayamayacaktır!..

SORGULANAMAZ BİR İKTİDAR ANCAK DİKTATÖRLÜKLERDE OLUR!..

Kısaca hukuk, insanoğlunun en akıl almaz çirkinliklere de bulaşabileceğini öngörür ve cezalar bunun için ortaya konur. Hiç bir ekseriyet partisini her türlü ciddi ve müessir sorgulama ve denetleme imkanınından vareste tutacak bir anayasa, Türkiye için çok partili çoğulcu demokrasiye veda ve yıllar evvel tarihe gömdüğü ‘tek parti diktatoryası’ veya ‘şeflik sistemi’ni horlatma çabası olur. ‘Evet’le Türkiye’yi böyle tehlikelerle dolu bir maceraya itmek vebaldir, günahtır, akla ve insafa ve insanlığa aykırıdır, vesselam!..

AKP HALKTAN NE İSTİYOR?

Aynen yıllar önce Kenan Paşa ve konsey üyelerinin sorduğu ‘hayır’ diyenin cezalandırıldığı trajıkomik referandumda onaylattığı ve yıllardan beri delinmedik yeri kalmayıp adeta kevgire dönen ve bu sebepten yamanmadık yeri de kalmayan bu anayasaya bir yamalık daha yapan bu iktidar şimdi halka ‘evet’in faziletlerini anlatıyor.

Demokrasi ile kendini özdeşleştiren bu iktidar halkın demokrasiyi yani kendisini -AKP’yi- engelleyen, engelleyebilecek her şeyi bertaraf etmesini istiyor. Ve halkın ‘evet’ demesini istiyor?

HİLELİ DEĞİŞİKLİK PAKETİ

AKP halktan ne istiyor? Ona kısaca bakarsak,1982 Anayasası’nın yani 12 Eylül eseri diye tek taraflı olarak kötülenen anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini istediğini görürüz!

Mevcut anayasanın toplam 20 maddesi ile üç yürürlük maddesini değiştirmek AKP’nin hedefi haline gelmiş durumda… Yukarıda belirttiğimiz gibi AKP iktidarı, iktidara garip bir şekilde ana muhalefetin adeta iktidar yoluna halılar döşemesi ve elbette dünya konjönktürünün değişmesi ve bu değişimin bir yankısı olarak geldi.
Ve geldiği tarihten bu yana yapmak istediği kimi iyi kimi kötü değişikliği durduran yargıdan, TSK’dan ve basından rahatsız oldu. Ve kendisinin sürekli engellendiğinden bahsetti. Ve hakkı yenmiş mazlum ve mağdurları oynadı.

SAYIN BAŞBAKAN DA SAYIN ECEVİT GİBİ ACI VE GÖZYAŞI YILLARINI YAŞATACAK BİR ANAHTAR İSTİYOR?

Şurası apaçık bir hakikat ki, Türkiye’nin yeni bir ‘sivil, demokratik, çağdaş anayasa’ya ihtiyacı olduğunu neredeyse bütün partiler ve kamuoyu kabul ediyor… ama…
Ama bu hedef yerine, sanki sivil bir anayasa sunuluyormuş gibi gösterip, parlamenter demokrasi yerine, çaktırmadan başkanlık sisteminin kurumlarını almak ve onları kullanmak samimi ve açık bir davranış mıdır?

Kısaca bu, amacı açık seçik ortaya konmamış bir değişikliktir! Sayın Başbakan bu paketin bir başlangıç olduğunu söylüyor. Aynen yıllar önce Sayın Ecevit’in ‘Ortanın Solu’nun rolünü anlatırken söylediği gibi bir başlangıç, bir anahtar. Ama hangi kapıyı açacağı çok oy almış iktidarların keyfine bağlı…
Yıllar önce insanlığın tasfiye ettiği kademeli ihtilal anlayışının yeni farklı renkten bir takdimi karşısında mıyız?

Yeni kuşaklar bundan yıllar öncesini hatırlamakta zorlanırlar, onun için Türkiye’nin her gün 50’YE YAKIN İNSANIN KAYBOLDUĞU O FELAKET YILLARINI bilemezler! İşte yurdun her köşesinin solcu devrimciler tarafından kurtarılmış bölge yapıldığı, buna karşılık da sağ silahlı işgallerin alıp yürüdüğü o karanlık ve kanlı 70’li yıllar Türkiye’sinde Sayın Ecevit, ihtilalci marksist sol militanlara, ‘Eğer ihtilal için dağa çıkan, silahlı çeteler kuran Mao ve benzeri marksist liderlerin elinde bu anahtar olsaydı silaha sarılmaz dağa çıkmazlardı...” diyor ve bu militanları CHP’ye çağırıyordu, aynen yeni anayasa değişiklik paketindeki çağrılar gibi…

NEDEN HAYIR?
ÇÜNKÜ AKP’NİN ANAYASA DEPĞİŞİKLİK PAKETİ KÖTÜ NİYETLİ BİR EKSERİYET PARTİSİNE BİR DİKTATÖRLÜK İMKANI VERECEĞİ İÇİN TEHLİKELİ VE ZARARLIDIR! ONUN İÇİN HAYIR!


Bu değişiklik şüphesiz ki yeni bir anayasa hedefinden sapmadır? Parlamenter demokrasiden kaçıştır… Samimi değildir! ‘Parlamenter demokratik sistem’i iptal ve ‘başkanlık sistemi’ne geçme çabasıdır?
Ama iktidar bunu açık ve dürüst bir şekilde ifade etmiyor. Sistem tarafından denetilmeyen ve hiç bir müeyyideye muhatap olmayan, sorgulanamaz, denetlenemez, hatalı bulunamaz bir iktidar arzusu, ‘parlamenter demokrasi’yi tasfiye ve yeni bir ‘şeflik sistemi’nin oluşturulmak istendiği görülüyor!

Sayın Başbakanın bu arzusunu ağzından kaçırdığı da oluyor, bir sistem değişikliğinin temel taşları döşeniyor! Bu niyetin ve hedefin belirtilmediği, halkın onaylamasının istendiği bu anayasa değişikliğinin amacının ne olduğu belirtilmeden açık ve samimi olduğu asla söylenemez...

Ayrıca şimdiye kadar 90’dan daha çok değişikliği Meclis yapabilmişken, şimdi neden yapamıyor? Bu temel görevini yapamayan Meclis’in ve partilerin varlık sebebi kalır mı? Anayasasını tadil edemeyen, kanunlarını çıkaramayan bir Meclis’in varlık sebebi kalmaz. Millet’in ‘evet’ ve ‘hayır’la oyalanmak yerine bu iktidar ve muhalefete bu soruyu sorması ve gereğini yapması gerekir. Bunda şüphe yok!
Ama şöyle veya böyle bir referandum sürecine götürüldüğümüze göre, bugün yapılacak en hayırlı iş şudur: Bu anayasa değişikliği, Türkiye’nin bugünkü adaletle alay eden seçim sisteminin bir sonucu olarak, rengi ne olursa olsun kötü niyetli bir ekseriyet partisine, isterse Türkiye’ye yeni bir ‘tek parti şeflik felaketi’ni yaşatabilecek tehlikeli ve felaketli bir yolu açmak imkanı vermektedir!
Onun için bütün vatandaşlarımın bu gerçeği göz önünde tutarak bu tehlikeli ve felaketli gidişe dur demeleri gerekir diyoruz.
Hayırlı bayramlar dileyerek vatandaşlarımı referandumda herkes için hayırlı olacak bir ‘hayır’ hisarı inşa etmek için ‘hayır’ oyu vermeğe çağırıyorum!
Tekrar hayırlı bayramlar, hayırlı günler!..


Aykut Edibali
Millet Partisi Genel Başkanı

24 Ağustos 2010 Salı

Kendi Halkına Zulüm Eden Bir Ülkenin Sınavı: KPSS..!



http://img227.imageshack.us/img227/4427/capture1bo.jpg


"Öğretmen"lik sınavında 120'de 120 doğru çıkaranların, cemaat-tarikat mensubu olduğu... Tesadüfe bak, karı-koca veya aynı evi paylaşan tiplerin, imkânsız skora ulaştığı... Soruların sızdırıldığı, iddia ediliyor.

*

Sene 1943.

*

Ankara Atatürk Lisesi'nin en pırıltılı iki öğrencisi -birbiriyle canciğer- devlet bursuyla yurtdışında eğitime gidebilmek için, Milli Eğitim Bakanı'nın makam odasına girerler. Bakan bakar çocuklara, "sen oğlum, fazlasıyla hak ettin, gideceksin" der... Sonra öbürüne döner, "sen oğlum, fazlasıyla hak ettin ama, gönderemem, kalacaksın" der. Çocuklar çıkar odadan...

*

"Kalan" elini cebine sokar, yıllardır biriktirdiği harçlıklarını "giden"e uzatır, al bunu lütfen, hiç olmazsa amacımı kısmen gerçekleştireyim der... Kucaklaşır, vedalaşır iki arkadaş.

*

Giden, Gazi Yaşargil.

*

Kalan, Can Yücel.

Milli Eğitim Bakanı'nın oğlu!

*

"Torpil yapıldı" demesinler diye, hak ettiği bursu alamayan Can, hiç kırılmaz babasına... Vekil oğlu olmak, hep ağır gelmiştir ona zaten... Protokol "portakal gibi bi şey"dir onun için, bi kez olsun binmez makam arabasına... Türkiye'nin en heyecan verici şairi olur, diliyle, zekâsıyla eşsizdir ama, bana göre en muhteşem şiiri, boyun eğmeden yaşadığı hayatının ta kendisidir... "Ömrümce muhalif yaşadım, onun için kan grubum RH negatif" der... İçeri tıkılır, kitapları toplatılır, tınmaz bile... Alnı açık yürür, Cambridge'e gitmeyi başarır.

*

Gazi, İsviçre'ye gider, Almanya'ya, oradan ABD'ye... Beyin cerrahisinde çığır açar, ordinaryüs olur, ABD'de "yüzyılın adamı" seçilir. Türkiye ise, askerlikten kaçıyor diye, vatandaşlıktan atarak ödüllendirir onu! Vatansız kalır... Sonra utanıp, Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası ve Milli Egemenlik Onur Ödülü verdiler, orası ayrı.

*

Gazi'nin oğlu olur, "Can" adını koyar...

Can'ın oğlu olur, Gazi elinden tutar, cerrah yapar... "Rengahenk" isimli kitabını Gazi'ye ithaf eder Can, "Beynin Piri Reis'i" der arkadaşı için.

*

Ve, son nefesini verirken, ABD'den gelen oğlu, kulağına eğilir Can'ın, "Gazi'nin selamı var, seni çok seviyor" der... Can'ın duyduğu son sözlerdir bunlar, gülümser, kapatır gözlerini.

*

Aynı dakikalarda, binlerce kilometre uzakta, Can'dan gelen paketi açar Gazi... Arkadaşının son eseri "Mekânım Datça Olsun" isimli kitap çıkar içinden... Açar kapağını, bakar ilk sayfasına ve ağlayarak okur, son el yazısını: "Gazi, gözümün bebeği, giderayak..."

*

Offf, of.

*

Öz oğluna bile hak ettiğini vermeye utanan Milli Eğitim terbiyesinden... Torpille, tezgâhla, şaibeyle kaynamaktan utanmayan Milli Eğitim zihniyetine.

*

Dönem arkadaşına cebindeki parayı, üstüne yüreğini çıkarıp veren pırıl pırıl öğretmen oğlundan... Dönem arkadaşının cebindeki parayı, geleceğini çalan ahlaksız öğretmen bozuntusuna.

*

Değerli öğretmen adayları..."Her Şey Sende Gizli" şiirinde şöyle der Can:

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme, bil ki...

Ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi...

*

Sakın bitti sanma...

Her şey sende gizli.

Boyun eğme asla.

Cumhuriyet'e sahip çık.


Yılmaz Özdil / Hürriyet

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Devleti Yöneten Kişiler: Kozanlı Ömer ve Sinan Bey!


Kulak verilmesi gereken bir insan: Hanefi Avcı


http://img5.mynet.com/ha5/h/hanefiavci2.jpg

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı öyle bir iddaada bulundu ki, yeryerinden oynayacak.. Bu iddaa Gülen cematininin devletin nerelerine sızdığını ve ne gibi işler yaptığını açıklığa getiriyor..

Fethullah Gülen cemaatinin örgütlendiği her kurum ve kuruluşu 'imam' adı verilen bir sivil yönetici eliyle yönettiğini, emniyetin başına da 'Kozanlı Ömer' kod adlı Osman Hilmi Özdil'in atandığını ileri süren Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Gülen cematinin ordu ve MİT için de sivil bir imamı olduğunu öne sürdü. Avcı ayrıca milletvekillerini 'idare ve koordine eden' bir kişinin bulunduğu iddiasında. Avcı'ya göre cemaatin kamudaki ayağı 'suç örgütü' vasfı taşıyor.


'Haliç'te Yaşayan Simonlar / Dün Devlet Bugün Cemaat' adlı kitabıyla büyük tartışma yaratan Hanefi Avcı, Radikal'e konuştu. Gülen cemaatinin adliyeden emniyete kadar kamuda kilit noktaları tuttuğunu öne süren Avcı bu yapının 'ideolojik ve hiyerarşik birlik' olduğunu iddia etti. Avcı cemaati bir tür yeni 'derin devlet' olarak görüp görmediğine ilşikin soruya şu yanıtı verdi: "Ben bir örgütün devlete sızması ve devlet içinde hareket etmesi diye yorumluyorum. Ama o bakış açısıyla öyle yorumlanabilir. Adını iyi koymak lazım. Emniyette, adliyedeki olaylar hukuki, adli değildir, örgütsel faaliyettir. Daha çok devletin kurumlarını kullanıyor diye bakmak lazım."

Avcı, emniyetteki cemaat örgütünün AKP iktidarının başladığı 2003 öncesi ve sonrası diye iki döneme ayrıldığını öne sürerek, "Daha barışık ve pasif bir örgüt varken şimdi aktif operasyon yapan bir örgüt" diye konuştu. Avcı, bu örgütün TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen 'basit suç örgütü' mü, yoksa 'anayasayı ihlal' başlığında düzenlenen, 'ağırlaştırılmış müebbet hapis' gerektiren 'yasa dışı örgüt' olarak mı ele alınması gerektiği sorusuna, "En azından TCK 220'ye oturur ama diğer boyutuna biraz daha bakmak lazım" diyerek, TCK 309'u işaret etti.
Kitabında, emniyeti 'Kozanlı Ömer' adlı 'imamın' yönettiği savına yer veren Avcı, aynı şekilde TSK ve TBMM'nin de 'imamları' bulunduğunu iddia ediyor. Avcı'nın bu konudaki sorularımıza yanıtları şöyle:

Kimdir Kozanlı Ömer?
Onu herkes biliyor.

Gördünüz mü?
Görmedim ama biliyorum.

Tanınan biri mi?
Bilmesi gereken insanlar biliyor...

Hâlâ imam mı?
Bir dönem için öyle bir görevdeydi.

Ordunun da imamı var mı?
Tabii. Ordunun, MİT'in ayrı ayrı imamları var. MİT'in imamının kod adı Sinan bey.

İsimlerini biliyor musunuz?
Biliyorum.

Ordunun imamı kim?
Söyleyemem. Erken olur.

O da sivil mi?
Hepsi sivil. Resmi güç içinde bulunan kişi imam olmaz.

Bu kişiyi tanıyorsunuz yani?
Tanımıyorum ama biliyorum

O da Türkiye'de mi?
Bunların dışarıda olma şansı yok.

Kurumlardaki örgüt mensuplarıyla nasıl irtibat kuruyorlar?
Görüşüyorlar. Gizli faaliyet nasıl yürütülüyorsa...

Meclis'in de bir imamı mı var?
Milletvekillerini idare eden, onlarla ilgili koordinasyonu sağlayan, sorunlarına bakan öyle kişiler var diye biliyorum.

Avcı, bir kanıt gösteremediği iddiasını ilişkin, kanıtların bulunabileceği adresleri işaret ettiğini belirtiyor. Kendisinin başka isimle ve IMEI numarasından İstanbul İstihbarat Şubesi'nce dinlenildiğini ve bu yönde bir şikâyet dilekçelesi verdiğini anımsatan Avcı, şöyle diyor:

"İmzasız ihbar mehtuplarıyla devletin dev sistemi çalışırken ben adres, yer, nokta veriyorum. Şu tarih ve sayılı mahkeme kararı incelenirse gözükecektir diyorum, denetlenmiyor. İçişleri Bakanı yapmıyor. İşte, size 5 bin delil! Gidin inceleyin. İnsanların ismi değiştirilerek dinleme kararı alınmış. Bu kararla kimlere santaj, sabatoj yapıldığını bulacaksınız. Adresi veriyorum, gidip almıyorsunuz."

Yargıya bilgi verecek
Avcı, hakkındaki soruşturmanın, ortaya attığı iddialarla ilgili değil, kitap yazmasına ilişkin olduğunu tahmin ettiğini söylüyor. Ancak bir ceza soruşturması açıldığı takdirde, kurumlara atanan 'imamların' isim ve nitelikleri de dahil olmak üzere, elindeki bilgi ve belgeleri paylaşacağını belirtiyor.

Ergenekon: Bu delillerle zor
Avcı, cemaatin yargıya yönelik ilk operasyonel müdahalesinin Van'da Savcı Ferhat Sarıkaya eliyle açılan Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Şemdinli davaları olduğunu belirtiyor. Kitabında, Şemdinli iddianamesinin Sarıkaya tarafından yazılmamış olabileceğini iddia eden Avcı, eski savcının takibata uğraması gerektiğini de vurguluyor.

Avcı, orduda hükümete müdahaleye şartlanmış darbeci eğilimlerin olabileceğine dikkat çekmekle birlikte Ergenekon soruşturmasına kuşkulu yaklaşıyor: "Ortada böyle zihniyet etrafında örgütlenmiş insanlar olabilir. Ama eylemleriyle ilgili hiçbir şey anlatılamaz veya anlatılanlar kesinlikle o olamaz. Bu delilerle bu söylenemez."
Avcı, delillerin sağlıklı olduğundan tereddüt duyduğunu, eldeki belgelerin yeniden ayıklanması ve incelenmesi gerektiğini kaydediyor.

22 Ağustos 2010 Pazar

KPSS Rezaletinin Belgesi (3)



Devlet memuru olmak isteyen 800 bin adayın ter döktüğü Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) soru veya yanıtların sızdığı iddiası, ‘güçleniyor.’ Radikal, 10-11 Temmuz’da yapılan sınavın şampiyonlarını mercek altına aldı. Radikal’in resmi kaynaklarda yaptığı kontrollere göre ‘KPSS şampiyonları’ndan (120 sorulu sınavda 110 ve üzeri net yapanların) en az 20’si, aynı evde yaşayan evli çiftler, kardeşler veya ev arkadaşları.

KPSS’de geçen yıl 120 sorunun tamamını yapan kimse olmamıştı. Bu yıl ise aynı sınavda 300’ü aşkın kişi 120 soruda 120 net doğru yapması, bu kişilerden bir kısmının aynı evde yaşaması, ‘Zordu’ denilen sınavda ortalama doğru sayısının ise 61’de kalması ‘cevap anahtarı bazı evlere servis mi edildi’ kuşkusu yarattı.

Aynı evlerden bu kadar başarılı adayların çıkmasının tesadüf olamayacağını savunan mağdur adaylar, “Kimlik numaraları ve sonuç belgeleri internette çarşaf çarşaf yayımlanan başarılı adaylar neden seslerini çıkarmıyor, neden köşe bucak kaçıyor. Onların suskun kalması bizim iddialarımızı iyice güçlendiriyor” diyor.

İşte Başarılı Hanehalkları;

Radikal’in tepsitlerine göre, aynı adreste yaşayan en az 10 çift, kardeş ya da akraba, sınavda şampiyon oldu. İzmir’den N.B ve H.B, Sakarya’dan L.Ç ve S.Ç, Kayseri’den R.Y ve Z.Y, Ankara’dan N.S ve A.S, Malatya’dan E.Ö ve A.Ö, yine Malatya’dan R.N ve B.K, Ankara’dan H.A ve S.A, Kahramanmaraş’tan B.G ve İ.G, Afyonkarahisar’dan S.A ve H.A, İzmir’den M.S ve M.S’nin sınavda gösterdiği başarılar aynı.

İkili gruplar halinde aynı evde yaşadığı tespit edilen adayların bazılarının eş, bazılarının kardeş, bazılarınınsa arkadaş olduğu belirtiliyor.
İsmi geçen adaylardan bazıları, tüm soruları doğru yanıtlarken, bazılarının birer, ikişer yanlış yaptığı görülüyor.

Resmi kaynaklara göre Ankara’dan N.S ve A.S, Malatya’dan R.Y ve Z.Y, İzmir’den H.B ve N.B, Sakarya’dan L.Ç ve S.Ç, Malatya’dan R.N ve B.K eğitim bilimleri testinde 120’de 120 net yaptı. İkili olarak bu adayların ikametgâh adresleri de puanları gibi aynı.
Ankara’dan H.A ve S.A’nın her ikisinin de 119 doğruya karşılık sadece bir yanlışı var. Eğitim bilimlerinde 117 doğru yapan E.Ö ile Malatya’da aynı evde yaşayan A.Ö aynı testte 111 doğru çıkarmayı başarmış görünüyor. İzmir’de M.S ve M.S çiftlerinin puanları da sırasıyla 113 ve 116 doğru çıkarmayı başarmış görünüyor.

Çiftlerin yanı sıra aynı evden kardeşler de başarılarıyla dikkat çekiyor. Afyonkarahisar’da aynı hanehalkından S.A ile H.A’nın her ikisi de sonuç belgelerine göre, Genel Yetenek testinde 56 doğru çıkarmayı başarmış görünüyor. Genel Kültür testinde ise adaylardan S.A 46, H.A ise 47 doğru yapmış. S.A eğitim bilimleri testinde de 120’de 120 net yapmayı başarmış görünüyor. Bu kişilere ek olarak bazı şampiyonların da aynı ilçelerde birbirine yakın mahallelerde yaşadığı görülüyor.

Eğitimciler ve bazı siyasi parti vekilleri, aynı evden ‘tam puan’ çıkmasının ‘soruların önceden alınmış olduğu’ yönündeki iddialara adeta kanıt teşkil ettiğini öne sürüyor. ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’ın bu kadar çok sayıda ‘çift’in birlikte tam puan yapmasına nasıl bir açıklama getireceği merak ediliyor.

‘Bu delil değilse nedir?’
KPSS sonuçlarından memnun olmayan mağdur memur adayları ise sanal ortamda aynı sınavda tam puan ve yüksek puan yapan adayların sonuçlarını birbirlerine ve yetkililere ulaştırmaya çabalıyor. Adayların, e-postayla Radikal’e ulaştırdıkları isyanları şöyle:
“Bu kişilerin T.C kimlik numaraları çarçaf çarşaf nette dolaşıyor fakat onların hiç sesi çıkmıyor. Üç ayrı karıkocanın eğitim sınavında bütün sorulara hiç yanlış yapmadan doğru yapması somut delil değil de nedir? Lütfen sesimize ses verin ve sesimiz olun bizler geleceğin öğretmenleriyiz çocuklarınızı eğitecek öğretmenlerin hırsız olmasına göz yummayın.”

Çubukçu: Öğretmen ataması ertelenemez

KPSS sınavına giren bazı öğretmen adayları, öğretmen atamalarının soruşturma sonuçlanana kadar iptal edilmesini istedi. Ancak Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, öğretmen ihtiyacını gerekçe göstererek bunun mümkün olmadığını belirtti. Çubukçu, “Eğitim öğretim başlamadan önce, 31 Ağustos’da bu atamaları gerçekleştireceğiz. Çünkü öğretmen ihtiyacımız var. ÖSYM’nin çalışması da uzun sürebilir, onu bekleyemeyiz. ÖSYM bu çalışmanın ardından söz konusu kişilerin sınavlarının iptali yönünde bir karar alırsa, biz de bu kişilerin atamalarıyla ilgili benzer bir işlem yaparız” değerlendirmesi yaptı.

Sendika: Öğretmen atamaları ertelenmeli
Türk Eğitim-Sen KPSS soru veya yanıtlarının sızdırılması iddialarıyla ilgili resmi işlemleri başlatmış durumda. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 23 Ağustos Pazartesi Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacaklarını, MEB’e de öğretmen atamalarının soruşturma sonuçlanana kadar ertelenmesi için resmi başvuru yapacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TBMM ve YÖK’e de birer resmi yazıyla olayın araştırılması için başvuracaklarını dile getiren Sendika Başkanı Koncuk, “Bu kadar önemli bir konuda yetkililer neden susuyor, anlamak mümkün değil” diye konuştu.

‘Şampiyonlar niye susuyor?’

Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç akademisyenler oluşan bir komisyon kurduklarını ve 300’ü aşkın adayın 120’de 120 net çıkardığı eğitim bilimleri testini ayrıntılı inceleyeceklerini dile getiriyor. İddialara temkinli yaklaşan Kılıç, “Başarılı adayların hiç sesini çıkarmamasını, kendilerini savunmamasını tuhaf karşılıyoruz. Maalesef onlar sessiz kaldıkça bizim kuşkularımız da daha güçleniyor” değerlendirmesini yaptı. Kılıç, ÖSYM’yi soruşturmayı bir an önce sonuçlandırması için sürekli aradıklarını dile getirerek, “Kanıt peşindeyiz. Eğer bir hukuksuzluk, usulsuzluk söz konusu olduğu ortaya çıkarsa, öğretmen atamalarının mutlaka durdurulması gerekiyor” diye konuştu. Radikal’e gelen bir e-postada ise “Siz bir sınava girseniz kopya çektiğiniz iddia edilse ve TC numaranız yayımlansa internete şikâyetçi olmazmısınız? Ben şahsen olurum ve dava açarım ama bunların sesi çıkmıyor ve köşe bucak kaçıyorlar. Bunlar bir kanıt değil mi?” denildi.

KPSS Rezaletinin Belgesi (2)

Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) tam bir kangren olma özelliğini koruyor. Odatv’ye gelen yüzlerce mail, bu konunun daha uzun süre gündemi işgal edeceğini gösteriyor. Birçok yorumcu ve KPSS mağduru sitemize düşüncelerini yazarak, bizim de olayda katkımız bulunmasını istediler.
Dikkati çeken iddiaların başında, sınavlarda “kopya çekildiği” geliyor.

KPSS’de en büyük haksızlık iddiası, branşlara göre sıralamanın bir türlü açıklanmaması. Bu gecikme, akıllara büyük “kuşkuların” düşmesine neden oluyor.

Diğer yandan geçen yıla göre çok daha fazla soru yapıp, daha fazla puan bekleyen öğretmenlerin tam bir hayal kırıklığı yaşaması. Puanlardaki düşüklük, pek çok yorum almamıza neden oldu.

Bir başka dikkat çeken konu ise on binlerce adayın bazı soruları boş bırakmasına rağmen, bu soruların boş değil de yanlış olarak değerlendirilmesi. Tepkilerin bir kısmı da buradan kaynaklanıyor.

Diğer bir iddia, katsayıların özellikle düşük tutularak, sözleşmeli öğretmenlere kadro olanağının sağlanmaması. Eldeki bilgiler değerlendirildiğinde, bir yıl önceki puanlar çoğu branşta yeni puanlardan daha fazla.

Bu konuda Odatv’ye gelen şikayet ve uyarı niteliğindeki yorumlardan bazıları şöyle:

“Merhaba,

2010 KPSS'ye giren adayların sınav puanlarının, sayısal verilerin çok farklı olmadığı 2009 KPSS'ye göre beklenenin çok altında gelmesi, kopya çekildiğine dair haberleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle memurlar.net'in forum sayfalarında, kopya çektiği
ya da soruların sızdırıldığı iddaa edilen kişilerin T.C. kimlik numaralarının elden ele dolaşması, kopya söylentilerini kanıtlar niteliktedir...”

“2009 KPSS birincisi Eğitim Bilimleri alanında 120 doğru yapamamışken bu yıl yaklaşık 500 kişinin (120 soru da 120 net yapan ve T.C kimlik numarası ifşa edilenlerden birinin genel sıralamasına baktığımızda 467. olduğu görülüyor ki bu kişilerin geçen yıllarda çıkardığı netler ortadadır...) bunu yapmış olması soruların sızdırıldığının göstergesidir. Kaldı ki 2010 eğitim bilimleri sınavında sorulan kimi soruların, uzmanların dahi üzerinde uzlaşamadıkları nitelikte sorular olması kafalarda soru işaretleri oluşması için yeterlidir.”

"Geçen yıl polislik sınavında ortaya çıkan sızdırma olayına benzer bir durum söz konusudur ve kimi dershaneler eliyle bu yapılmıştır. Başlangıçta belirttiğim gibi bu durum, geçen yıl yapılan sınavla benzer sayısal verilere sahip olmasına rağmen puanların 5-8 puan düşük gelmesine neden olmuştur.”

“KPSS tarihinde, eğitim bilimlerinden 120'de 120 yapan olmamıştı. Nedeni ise, gelen soruların tartışmaya açık olması, çeşitli yayınevlerinden uzmanların, çeşit okullardan profesörlerin, hocaların üzerinde kesin olarak anlaşamadığı çelişkili soruların her sene var olmasıdır. En fazla yapan KPSS birincileri 105 net ancak yapabiliyordu. Oysaki bu sene işler değişti. 120 doğru yapan birisinin 467. olduğu belgesiyle gösteriliyor. demek ki en az 467 kişi 120 doğru yapmış. Ve nedense son iki seneye göre sıralamada ilk 10 binde 1000 kişilik bir artış var. Yine bu yaklaşık 1000 kişi sapmaları ve ortalamaları da etkilemiş oluyor... Özetle, iddialar öyle kolay kolay geçiştirilecek türden değil. En azından insanların şüphelerini yatıştırmak adına, ÖSYM gibi bir kurumun kendine olan güveni tazelemesi adına, soruşturulmaya değer iddialar bunlar. Aksi halde kamuoyunda ÖSYM'nin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmayacaktır."

"Bu sene KPSS Lisans sınav sonuçlarına bakıldıgında 500’den fazla kişinin eğitim bilimleri sınavından (yani öğretmen olacakların girdiği sınav) 120 soruda 120 doğru yapmıştır. Bu sene herkesin eğitim sorularının gecen seneye göre çok zor oldugunu düşündüğünü ve bazı soruların cevap anahtarı olmasına rağmen cevabını anlamadıgımızı da eklemek isterim.

Geçen sene yani KPSS lisans (2009) sınavı Türkiye 1.’si olan kişi bile eğitimden 120 doğru yapamadı ama bu sene 500’den fazla kişi bunu başardı. Soruların bazılarının cevabı bile anlaşılamamış ve eğitim uzmanları bile cevaplayamazken...

Şimdi ortada dolaşan iddalara göre; bazı dershaneler geçen sene polislik sınavında oldugu gibi soruları onceden öğrencilere dağıtmış. (polislik sınavında bu olay ortaya cıkınca sınav iptal edilip tekrar yapılmıştı.) Bu öğrencilerden bazılarının TC kimlik numaraları forumlarda elden ele dolaşıyor. Bu kişilerin 2007, 2008 ve 2009 sınav sonuçlarına bakıldıgında çok kötü puanlar aldıkları görülmekte ama ne olduysa 2010 yılında bu kişiler birden tum soruları doğru cevaplamaya başlamıştır."

“Sayın YETKİLİ,
Bu büyük bir skandaldır. Bazılarının adamlarını kamuda personel olarak almak için kamu personeli seçme sınavında oynadığı bir oyundur. Bu yüzden binlerce aday mağdur olmuştur.”



“Yukarıdaki fotoğraf 2008, 2009 ve 2010 yıllarında sınava girmiş bir kişiye ait. KPSS-2010'daki öğretmenlik başvurularına esas olan KPSS–10 puan türündeki değişim, önceki yıllara göre uçurum denecek düzeyde. Netler açısından bakıldığında da şu değerlendirmeye varılabilir: Üç yıl boyunca KPSS'ye giren bu kişinin özellikle Eğitim Bilimlerindeki toplam yanlışı toplam doğrusundan daha fazla. Ancak 2010-KPSS'de Eğitim Bİlimlerindeki net sayısının 120 oluşu, disiplinli çalışma, özgüven, inanç gibi kavramlarla açıklanabilir gibi görünmüyor.

Yine de, yukarıda örnek olarak verdiğimiz kişinin gerçekten çalışarak bu başarıyı kazanmış olmasının da ihtimal dışı olmadığını da belirtmek gerekir.”


Kaynak: Odatv.com

21 Ağustos 2010 Cumartesi

KPSS Rezaletinin Belgesi (1)

Yüzbinlerce adayın soruların belirli bir cemate servis edildiğini iddaa ettikleri ve 20 KPSS şampiyonunun birbiriyle akraba, eş, ev arkadaşı olduğunu ortaya çıkmasının ardından gözler ÖSYM Başkanı Yarımağan'a çevrildi.. Yaramağan'nın konuya "Aynı ortamda çalışanların haliyle beraber birinci olmaları normal değil mi?" şeklindeki yaklaşımı ise tam trajediyi serğiliyor.. Binlerce aday ÖSYM Başkanının da işin içinde olabileceği idaasında bulunuyor..