Sayfalar

3 Eylül 2010 Cuma

REFERANDUMA GİDERKEN UNUTULMAYACAKLAR, UNUTTURULMAYACAKLAR!..

http://img39.imageshack.us/img39/1977/referandum1.jpg

http://img521.imageshack.us/img521/7607/referandum2a.jpg



12 Eylül referandumuna sayılı günler kaldı. Bu referandumda ülkenin ihtiyacı olduğu söylenen bir anayasanın yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu ne yazık ki tartışılamadı!?

Ayrıca referandum için karşı karşıya gelmiş olan iktidar ve muhalefet arasındaki tartışmanın üslûbu Sayın Başbakanın bile şikayetlendiği düşük seviyede olmasa ne güzel olurdu?

Kendilerine sorulduğunda partilerimiz, medya gibi kamuoyunun böyle oluştuğu ve böyle istediği mazeretini de dile getirebileceklerdir.
İnsanların bir kavga içine sürüklendikleri kavga zamanlarında, mücadele anlarında duygular kabarır, akıl ve sağduyu yavaşlar. Hassasiyetler artar, duygusallık hakim olur

HZ. PEYGAMBERİN VEFATINDAN SONRA YAYILAN ÜZÜNTÜ VE YAŞANAN ŞAŞKINLIK NASIL AŞILDI?

Mesela Hz. Peygamberin vefat haberinin oluşturduğu derin matem ve şaşkınlık duygusunun yayıldığı 1400 küsur yıl öncesinin Medine’sinde ilahi vahiyle aydınlanmış bir kararlılık iradesine ihtiyaç vardı.

Hz. Peygamberin vefat ettiğini kabullenemeyen ve böyle dehşetli bir haberi kim söylerse onun boynunu vuracağını duyuran Hz. Ömer’in ve şok içinde yüzen ashabın gerçeği yok sayan duygusallığına, heyecanına, ilahi vahyin görev çağrısını bir mübarek ağzın duyurması gerekiyordu.

Elinde kılıç ‘kim Allah’ın Resulü öldü!’ derse onun boynunu vururum diyen, Hz. Ömer ve ashabı kirama, gerçek anlamında sıddık olan Hz. Ebu Bekir’in ilahi iman ateşinde çelikleşmiş, eğilip bükülmez iradesi muhteşem gerçeği duyuracaktı, ebedi mesaj olarak…

ALLAH’IN DAVASI SÜRER!..

‘Kim Hz. Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o öldü, Allah’a tapıyorsanız bilin ki Allah ebedidir.’ Ve sonra bir ayet hatırlatması, ‘eğer Muhammed ölür veya öldürülürse, siz ökçenizin etrafında dönecek misiniz?’ ayetini duyunca ashab hep beraber yaşadıkları bu büyük şaşkınlığı ve görevlerinin ne olduğunu okuyageldikleri bu ayeti hiç unutmamacasına hatırlamak imkanını buldular.

Allah’ın Resulu diliyle ve eylemleri ile ortaya konan ebedi risaletin kıymete kadar sönmeyecek mutlu çabasını sürdürmeleri gerektiğini ürpererek hatırladılar. Evet ‘Allah’ın davası ve Resulünün ebedi risaleti’ devam edecekti...

Referandum hay huyu içinde, duyguların, heyecanların zaman zaman sefil hale gelebilecek olan patırtısı içinde ne insanlığımızı, ne Müslümanlığımızı, ne de vatandaşlığımızı unutmamalıyız.

MEDİNE’DEN REFERANDUMA BAKIŞ!..

Şüphesiz bu referandum da önemlidir, benzeri siyasi yarışlar da her biri kendi çapında önemi büyük olabilir ama daha önemli ve büyük olan milletin birliği, vatandaşlarımızın karşılıklı saygısı, sevgisi ve birliğimizdir!

Hiç bir şey bu değerlerden daha üstün değildir. Bazı iç ve dış mihrakların bu referandumun önemini alabildiğine abarttıklarına bakmayın! Şüphesiz ki onların işin içine melekleri hatta kabirdekileri bile sokuşturmak için kendilerince ve kendilerini çok ilgilendiren sebepleri olabilir. Her bakışa saygımızı muhafaza ederek bu görüşlere de saygı duyabiliriz, ama gerçek her türlü abartının önüne geçmemiz, tahriklere kapılmamamız ve sağduyuyu, aklı selimi hakim kılmamız gereğidir. Bu referandum da benzeri halk oylamaları gibi tarih olacaktır ve inşallah hayırlı sonuçlar verecektir.

Bizim bütün vatandaşlara tavsiyemiz bu referandumun abartılmaması, milli-dini birliğimize, kardeşliğimize zarar verebilecek her türlü söz ve davranıştan sakınılması gereğidir.

DİKKAT!..
REFERANDUM TAVRI YA HAYIRLARDAN BİR HAYIR, YA DA BİR ŞER KAPISI OLACAKTIR!
YA HAYIR YÜKLENECEK YA DA ŞER YÜKLENECEKSİN!..


Ayrıca referandumda oy kullanacak vatandaşlarımızı bu görevi yerine getirmeye çağırır ve bu referandumun çok büyük sorumluluk getireceğini asla ama asla unutmamaları gerektiğini söylemek isteriz.

Bu oy samimi bir inancın gereği olmalı, çünkü bu referandumda verilecek oyla, Türkiye’nin yeni bir şeflik düzenine -1938-1950 felaket senelerine- götürülmesinde ırgatlık yapmak vebalini üstlenmiş olabilirsiniz. Veya halkoyuyla bu felaket ve musibet kapısını kapayabilirsiniz.

Onun için samimi olmak kaydıyla sonuçların ürkütücülüğüne rağmen karar sizin, yeter ki bu sizin samimi inancınızın sonucu olsun ve tarafları dinledikten sonra, görüşlerinin dayandığı delillerin aklın, sağduyunun süzgecinden geçsin, ülke menfaatlerinin, bölge menfaatlerinin ve insanlığın yararına ve hayrına olsun! Ve bilin hiçte unutmayın ki, bugün yaptığınız her davranışın hesabını bir tutan var ve de yanı başınızda iki şahit yazıcı var!..

Bizim duamız vatandaşlarımızın attığı her adımı ‘salih amel’ haline getirerek, Yüce Rabbimizin “Asra yemin olsun ki… İman edip salih amel işleyenler dışında insanlar hüsrandadır” ilahi haberini daima hatırlayarak, dünya saadetine, ahiret kurtuluşuna ermelerini niyaz ederek, ‘zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de hesabının görüleceği’ o dehşetli hesap gününden korkarak, bir oyla bile olsa sebep olduğumuz kötülüklerin veya hayır ve sevapların mükafatını ve Şanlı Peygamberimizin şefaatini umarak -ama aziz ve sevgili kardeşlerim bilerek- oyunuzu kullanın!

Onun için ‘evet’in ve ‘hayır’ın dayandığı fikirlerin tam, tarafsız ve adil olarak tartışılmasına imkan vermeyen bir sansürden geçmekte olmamıza rağmen, ‘neden evet’, ‘neden hayır’ diye sormaya, araştırmaya mecbursun! Çünkü at izi it izine öyle karıştırıldı ki, siyaset pazarlayıcılarının makam ve mevki hırsı öylesine yoğun ki… Ancak vicdanına danışman gerekiyor!

BİZ NE DİYORUZ? NİÇİN DİYORUZ?

Onun için kim ne derse desin, biz diyoruz ki; bu anayasa değişikliği ile seçimleri kazanan kötü niyetli herhangi bir ekseriyet partisinin, isterse Türkiye’ye yeni bir ‘tek parti şeflik sistemi’ veya gönlünün istediği türden bir dikta yönetimi getirmesine ve bu diktatörlüğün, kızıl, kara veya yeşil olmasına hiç bir güç mani olamaz!..

Ve seçim sistemi böylesine zalimane olduğu için de, devlet ve millet hazinelerine sülük gibi yapışacak tek parti yönetimini kimse demokrasiye götüremez. Türkiye’yi tekrar 1938-1950 diktatörlük yıllarına götürebilecek bir kapının açılması son derece tehlikeli yanlıştır ve bu büyük vebali sırtlanmak demektir.
Ülkenin iyi niyetle de olsa, 1950 tek parti şeflik uçurumuna doğru yuvarlanmasına engel olmak, bir ‘hayır’ hisarı inşa etmek, bizce sağduyunun ve hayrın gereğidir! Vesselam!
Annan planın sözde referandumu sırasında Kıbrıslı hemşehrilerime nasıl ‘hayır’ demelerinin gerekli olduğunu söylediysek, bugün daha büyük bir güvenle vatandaşlarıma ‘hayır’ demelerini tavsiye ediyorum.

Türkiye’de halkın yaka silktiği 1938-50 tek parti diktatörlüğünün karanlık yıllarını hortlatacak bir süreci başlatacak bu anayasa değişikliği paketine ‘hayır’ diyorum.
Bu anayasa değişikliği ile toplum kesimlerinin her birine sunulan hak ve hürriyetlerin(!?), yeni dönemde tüm devlet gücünü tek başına kontrol edecek, hiç bir engeli, sorgulayanı bulunmayan, bağımsız yargı ve hür tenkidin yok olacağı totoliter bir devlet yapısı karşısında kullanılma imkanı bile olmayacaktır!

Aynen yıllar evvel Çin Komünist Partisi sekreteri Başkan Mao’nun ‘bin çiçek bir arada açsın’ kampanyasındaki sözde hürriyetler gibi kullanılmasına imkan olmayan, anayasa süsü olarak kalacak haklar ve hürriyetlere kimsenin kanmaması gerekir. Çünkü teminattan mahrum hürriyetler sadece temennide kalır, hak olmaz.

DOĞRUYU SÖYLEMEYE AHDİMİZ VAR!..

Doğruyu aramanın, anlatmanın, adaleti, sağduyuyu anlatmanın zor olduğu biliyoruz.
Ama bildiklerimizi söylemeyi, gördüğümüz, sebep olacağını sanıp korktuğumuz bazı tehlikeler ve zararlar konusunda uyarılarda bulunmayı bir dini, vicdani, insani ve milli görev sayıyoruz.

Her ne kadar doğruyu savunmanın, anlatmanın zor olduğu bir zamanda yaşamamıza rağmen, -‘doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ sözünde belirtildiği gibi zor ise de-, biz çam sakızı çoban armağanı kabilinden bildiğimiz doğruları okurlarımızın ve vatandaşlarımızın dikkatine sunmayı görev saydık.

Atasözümüzün doğruyu söyleyenlerin başına neler gelebileceğini hatırlatan uyarısına rağmen, doğruyu söyleyen 9 köyden kovulsa bile, milyonlarca köyde baş tacı edilir umut ve düşüncesindeyiz. Çünkü ‘bildiği doğruyu söylemeyen ağza ateşten bir gem vurulur’ ilahi tehdidini bu dünyanın geçici, iğfal edici süs ve süsün bir çer çöp kıymetinde olduğu, ebedi mükâfatın ise her şeyin üstünde olduğu düşüncesiyle, duyuru ve uyarılarımızı kardeşlerimize ulaştırmak istiyoruz.

Konu; AKP tarafından tek taraflı olarak hazırlanmış anayasa değişikliği torbasının içinde nelerin bulunduğu ve bunların zarar ve faydalarını açıklamak, bu değişiklik paketi ile başlayacak değişim sürecinin neler götürüp, neler getireceğinin muhasebesini yapmak. Acaba bu paket ile Türkiye nasıl değişim sürecine girmiş veya sokulmuş olacak?

TEŞEKKÜR BORCUMUZ!

Bu önemli insanlık, ümmet ve millet meselesini imkan ölçüsünde duyurmak fırsatını bulduğumuz ve Millet Partisi İstanbul İl Başkanlığının düzenlediği iftar sofrasına yurdun dört bir tarafından katılan vatandaşlarımıza, Türk ve İslam dünyasının mücahit önderlerine, dava arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca bu konuşmayı haber sitelerine alan ve yayınlayan yayıncılara da teşekkür ediyorum. Katılımcıların değerli fikir ve eleştirilerinden de yararlanacağımızı özellikle belirtmek istiyorum.

UYARIYORUZ!..
AKP’NİN ANAYASASI İLE TÜRKİYE YENİ BİR ‘TEK PARTİ DİKTASINA’ DÜŞER!
KİMSE BU VEBALİN ALTINDAN KALKAMAZ!


Sayın Başbakan Erdoğan ve ana muhalefet partisi Lideri Kılıçdaroğlu referandum çekişmesindeler. Birbirlerine saldırıyorlar, sanki bir kayıkçı kavgasını daha seyretmekteyiz.

Halktan vaad edegeldikleri ‘yeni, sivil, demokratik bir anayasa’ yerine 12 Eylül Anayasası diye kötüledikleri 12 Eylül Anayasası’na sığınmış ve tutunmuş olarak, ‘evet’ veya ‘hayır’ cevabını vermesini istiyorlar. İş bu kadar ucuz mu?
Sen iktidar ve sen muhalefet! Yeni bir anayasa için ne yaptın? Hani, sözlerin nerede kaldı? Nerede ‘yeni sivil ve demokrat anayasa’?

Halkı eksik, yetersiz ve tehlikeli bir anayasa değişikliği tek seçenekmiş gibi, ‘evet’ veya ‘hayır’ demeye çağırıyorlar! Peki halkın önüne getirdikleri ne?
Vaad edegeldikleri ve hazırlamak ve yapmak görevinde oldukları ‘yeni, sivil ve demokratik bir anayasa’ değil miydi, yeni anayasa nerede? Halkın huzuruna böyle mi çıkılır?

Vaad edegeldiğin ‘yeni, demokrat ve sivil anayasa’ hazırlama görevini yapma! Sana karşı olanlar bir tarafa, senin doğruna ‘doğru’ yanlışına ‘yanlış’ diyen bütün tarafsız, hür, bağımsız insanları ve düşünceleri de ötekilerden say, muhalefet say! Öteki saydıklarını sustalı maymuna çevirecek bir anayasa değişikliği ile 12 Eylül Anayasası’nı hortlat! Bu mudur demokratlık?

AKP VE CHP-MHP MUHALEFETİ SORUMLUDUR!..

Ya muhalefet ne yapmış? O da iktidar gibi vaad edegeldiği ‘sivil, demokrat bir anayasa’yı hazırlamak kaabiliyetinden mahrum olduğunu tescil ve ilan etmiş!..
Kısaca AKP iktidarı ve CHP muhalefeti halka vaad edegeldikleri ve görevli oldukları ‘yeni, sivil ve demokrat bir anayasa’ yapma konusunda başarısız olmuşlar ve mahcup olmuşlardır. İşte bu yüzden de kendi varlıklarını inkar ederek halkı ‘evet’, ‘hayır’ kandırmacası ve patırtısı ile oyalamağa çalışmaktadırlar.

TBMM’nin temel görevlerinin başında ülkenin ihtiyaç duyduğu kanunları yapmak ödevi gelmekte… Hal böyle olmasına rağmen bu görevi başarmak vazifesinden kaytaran iktidar şimdi 12 Eylül Anayasası’nı allayıp pullayarak, 12 Eylül Anayasası’nın bütün fren mekanizmalarını bertaraf, hatta berhava ediyor.

Rahmetli Osman Bölükbaşı, rahmetli Menderes’in ölçüsüz ve dizgin tutmaz istek ve hatta ihtirasının sebep olduğu, muhalefet hürriyetini, kürsü dokunulmazlığını hiçe sayan, Türkiye için felaketlere sebep olan ve millet muhalefetini susturmak için bir muhalefet liderini -yani rahmetli Bölükbaşı’yı- yaptığı konuşmalar sebebiyle cezaevlerine göndererek, bir ili muhalif bir milletvekilini -rahmetli Bölükbaşı’yı- Meclis’e arka arkaya gönderdiği için cezalandırarak, ilçe yapma ayıbını işleyen bu tür gayretlerini, ‘başbakan dikensiz gül bahçesi istiyor’ diyerek ikaz ve irşad etmişti.

Yakın siyasi tarihin bu hazin trajedisinden tarafsız ve adil bir ders çıkaramayan Sayın Başbakana bu hazin geçmişi hatırlatıyor, kötü sonuçlar doğuracak iktidar hırsından vaz geçmesini halisane tavsiye ediyoruz.

12 EYLÜL REFERANDUMUNDA DEMOKRASİNİN NERESİNDEYİZ?

AKP’nin değişiklik paketi ile Türkiye yeni bir tek parti diktasına düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalır! Kimse bu vebalin altından kalkamaz!

AKP’NİN ANAYASANIN 23 MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPAN ÖNERİLERİNİN TEMEL EKSENİ NEDİR?

12 Eylül günü, 12 Eylül Anayasası doksan küsürüncü değişikliğini onaylatmak üzere halk huzuruna çıkacak!?

Halka soracaklar ‘kırk katır mı kırk satır mı’ istersin dercesine: “‘Evet’mi, ‘hayır’ mı? Söyle senin nedir cevabın?” diyecekler. Açıkçası AKP’nin anayasaya değişiklik getiren maddelerde yapılmasını istediği değişiklikleri dikkatla okuyup incelediğinizde bu 23 maddede yapılan değişiklikle siyasetin yapısının önemli ölçüde değiştirildiğini göreceksiniz.

Bu yapıya göre ANAYASA DEĞİŞİKLİK paketinde insan hak ve hürriyetleri açısından ileri ve yararlı talepler bulunmasına rağmen, anayasada zikrettiğimiz eksen kayması sebebiyle teminat ve gerçekleşme kabiliyeti bulunmayan süslenmiş bir paket olarak kalacağı gibi; yeterli oy çoğunluğunu alan bir partinin ülkeye ve devlete istediği şekli verebilmesine imkan tanıyan bu değişiklikle bir ekseriyet partisinin hukuka ve ülke menfaatlerine aykırı olabilecek bu yöndeki faaliyetlerini de ciddi şekilde denetlenemez, zararları önlenemez hale getirecektir.

DEMOKRASİ BİR BAŞKA BAHARA MI KALACAK?
MİLLETİN DÖRT SENEDE BİR İKTİDARI DENETLEYEBİLMESİ UYGUN MUDUR?


AKP’nin bu değişiklik önerileri kabul edilirse, bu muhtemel zararları millet ta öteki seçimlere kadar sineye çekmeğe mecbur bırakılmış oluyor…

Ezkaza iktidar partisinin anayasaya ve kanunlara aykırı faaliyetleri sebebiyle açılabilecek davalar ortaya çıkarsa o da Anayasa Mahkemesi’ne iktidar tarafından atanacak Anayasa Mahkemesi üyeleri vasıtasıyla önlenebilecek veya hafifletilebilecektir. Kısaca kamuoyunun bugün destekleyebildiği bir parti, bu ekseriyet avantajını kötüye kullanması halinde bile sorgulanamaz ve yargılanamaz hale gelecektir. Sorgulanamaz ve yargılanamaz bir ikidar demokrasilerde olmaz, ancak diktatörlüklerde olur.

Adaletin bağımsızlığını yitirdiği siyasal çekişmelerin aleti haline geldiği günümüzde kamuoyunun desteğini almış bir iktidarın, önünde onu engeleyebilecek bütün meşru güçler bertaraf ediliyorsa, ülkenin bir diktatörlüğe dönüşmesini hiç bir güç engelleyemez.

Elbette bu AKP iktidarını da diktatörlüğe dönüştürecek diye bir kehanetimiz yok, belki büyük bir erdemle AKP bir diktatörlüğe heves etmeyecektir? Mesela dokunulmazlıkları kaldıracak ve hakkında açılmış davaların sonuçlanmasına izin verecektir?! Kim gibi, la teşbih Hz. Ömer gibi, Hz. Ali gibi, Fatih gibi…
Onlardan daha büyük(?!) olan bugünkü büyüklerimizi kimse yargılayamayacaktır!..

SORGULANAMAZ BİR İKTİDAR ANCAK DİKTATÖRLÜKLERDE OLUR!..

Kısaca hukuk, insanoğlunun en akıl almaz çirkinliklere de bulaşabileceğini öngörür ve cezalar bunun için ortaya konur. Hiç bir ekseriyet partisini her türlü ciddi ve müessir sorgulama ve denetleme imkanınından vareste tutacak bir anayasa, Türkiye için çok partili çoğulcu demokrasiye veda ve yıllar evvel tarihe gömdüğü ‘tek parti diktatoryası’ veya ‘şeflik sistemi’ni horlatma çabası olur. ‘Evet’le Türkiye’yi böyle tehlikelerle dolu bir maceraya itmek vebaldir, günahtır, akla ve insafa ve insanlığa aykırıdır, vesselam!..

AKP HALKTAN NE İSTİYOR?

Aynen yıllar önce Kenan Paşa ve konsey üyelerinin sorduğu ‘hayır’ diyenin cezalandırıldığı trajıkomik referandumda onaylattığı ve yıllardan beri delinmedik yeri kalmayıp adeta kevgire dönen ve bu sebepten yamanmadık yeri de kalmayan bu anayasaya bir yamalık daha yapan bu iktidar şimdi halka ‘evet’in faziletlerini anlatıyor.

Demokrasi ile kendini özdeşleştiren bu iktidar halkın demokrasiyi yani kendisini -AKP’yi- engelleyen, engelleyebilecek her şeyi bertaraf etmesini istiyor. Ve halkın ‘evet’ demesini istiyor?

HİLELİ DEĞİŞİKLİK PAKETİ

AKP halktan ne istiyor? Ona kısaca bakarsak,1982 Anayasası’nın yani 12 Eylül eseri diye tek taraflı olarak kötülenen anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesini istediğini görürüz!

Mevcut anayasanın toplam 20 maddesi ile üç yürürlük maddesini değiştirmek AKP’nin hedefi haline gelmiş durumda… Yukarıda belirttiğimiz gibi AKP iktidarı, iktidara garip bir şekilde ana muhalefetin adeta iktidar yoluna halılar döşemesi ve elbette dünya konjönktürünün değişmesi ve bu değişimin bir yankısı olarak geldi.
Ve geldiği tarihten bu yana yapmak istediği kimi iyi kimi kötü değişikliği durduran yargıdan, TSK’dan ve basından rahatsız oldu. Ve kendisinin sürekli engellendiğinden bahsetti. Ve hakkı yenmiş mazlum ve mağdurları oynadı.

SAYIN BAŞBAKAN DA SAYIN ECEVİT GİBİ ACI VE GÖZYAŞI YILLARINI YAŞATACAK BİR ANAHTAR İSTİYOR?

Şurası apaçık bir hakikat ki, Türkiye’nin yeni bir ‘sivil, demokratik, çağdaş anayasa’ya ihtiyacı olduğunu neredeyse bütün partiler ve kamuoyu kabul ediyor… ama…
Ama bu hedef yerine, sanki sivil bir anayasa sunuluyormuş gibi gösterip, parlamenter demokrasi yerine, çaktırmadan başkanlık sisteminin kurumlarını almak ve onları kullanmak samimi ve açık bir davranış mıdır?

Kısaca bu, amacı açık seçik ortaya konmamış bir değişikliktir! Sayın Başbakan bu paketin bir başlangıç olduğunu söylüyor. Aynen yıllar önce Sayın Ecevit’in ‘Ortanın Solu’nun rolünü anlatırken söylediği gibi bir başlangıç, bir anahtar. Ama hangi kapıyı açacağı çok oy almış iktidarların keyfine bağlı…
Yıllar önce insanlığın tasfiye ettiği kademeli ihtilal anlayışının yeni farklı renkten bir takdimi karşısında mıyız?

Yeni kuşaklar bundan yıllar öncesini hatırlamakta zorlanırlar, onun için Türkiye’nin her gün 50’YE YAKIN İNSANIN KAYBOLDUĞU O FELAKET YILLARINI bilemezler! İşte yurdun her köşesinin solcu devrimciler tarafından kurtarılmış bölge yapıldığı, buna karşılık da sağ silahlı işgallerin alıp yürüdüğü o karanlık ve kanlı 70’li yıllar Türkiye’sinde Sayın Ecevit, ihtilalci marksist sol militanlara, ‘Eğer ihtilal için dağa çıkan, silahlı çeteler kuran Mao ve benzeri marksist liderlerin elinde bu anahtar olsaydı silaha sarılmaz dağa çıkmazlardı...” diyor ve bu militanları CHP’ye çağırıyordu, aynen yeni anayasa değişiklik paketindeki çağrılar gibi…

NEDEN HAYIR?
ÇÜNKÜ AKP’NİN ANAYASA DEPĞİŞİKLİK PAKETİ KÖTÜ NİYETLİ BİR EKSERİYET PARTİSİNE BİR DİKTATÖRLÜK İMKANI VERECEĞİ İÇİN TEHLİKELİ VE ZARARLIDIR! ONUN İÇİN HAYIR!


Bu değişiklik şüphesiz ki yeni bir anayasa hedefinden sapmadır? Parlamenter demokrasiden kaçıştır… Samimi değildir! ‘Parlamenter demokratik sistem’i iptal ve ‘başkanlık sistemi’ne geçme çabasıdır?
Ama iktidar bunu açık ve dürüst bir şekilde ifade etmiyor. Sistem tarafından denetilmeyen ve hiç bir müeyyideye muhatap olmayan, sorgulanamaz, denetlenemez, hatalı bulunamaz bir iktidar arzusu, ‘parlamenter demokrasi’yi tasfiye ve yeni bir ‘şeflik sistemi’nin oluşturulmak istendiği görülüyor!

Sayın Başbakanın bu arzusunu ağzından kaçırdığı da oluyor, bir sistem değişikliğinin temel taşları döşeniyor! Bu niyetin ve hedefin belirtilmediği, halkın onaylamasının istendiği bu anayasa değişikliğinin amacının ne olduğu belirtilmeden açık ve samimi olduğu asla söylenemez...

Ayrıca şimdiye kadar 90’dan daha çok değişikliği Meclis yapabilmişken, şimdi neden yapamıyor? Bu temel görevini yapamayan Meclis’in ve partilerin varlık sebebi kalır mı? Anayasasını tadil edemeyen, kanunlarını çıkaramayan bir Meclis’in varlık sebebi kalmaz. Millet’in ‘evet’ ve ‘hayır’la oyalanmak yerine bu iktidar ve muhalefete bu soruyu sorması ve gereğini yapması gerekir. Bunda şüphe yok!
Ama şöyle veya böyle bir referandum sürecine götürüldüğümüze göre, bugün yapılacak en hayırlı iş şudur: Bu anayasa değişikliği, Türkiye’nin bugünkü adaletle alay eden seçim sisteminin bir sonucu olarak, rengi ne olursa olsun kötü niyetli bir ekseriyet partisine, isterse Türkiye’ye yeni bir ‘tek parti şeflik felaketi’ni yaşatabilecek tehlikeli ve felaketli bir yolu açmak imkanı vermektedir!
Onun için bütün vatandaşlarımın bu gerçeği göz önünde tutarak bu tehlikeli ve felaketli gidişe dur demeleri gerekir diyoruz.
Hayırlı bayramlar dileyerek vatandaşlarımı referandumda herkes için hayırlı olacak bir ‘hayır’ hisarı inşa etmek için ‘hayır’ oyu vermeğe çağırıyorum!
Tekrar hayırlı bayramlar, hayırlı günler!..


Aykut Edibali
Millet Partisi Genel Başkanı